Her gün ayni saatde, ayni sokağın, ayni yerine düşen aşina gölgelerdir, ayni ağaç altında koyultulan sohbetlerdir, her gün ayni dağın ardından doğan Güneş’e merhaba demek ve hep ayni tepenin ardına uğurlamaktır.
Daha da önemlisi; Bu aidiyet bağlarının nesiller arasında devir teslimini yapacak sözlü ve yazılı tarihi şehir mirası haline getirebilmek, hikayeleri ile yaşayarak bu güne ulaşan mekanları koruyarak bu hikayelerin toplamı ile o şehrin mekansal hafızasını oluşturmak ve yaşatmak gerekiyor.
Ne yazık ki; Fethiye de derin ve dehşet verici bir yanılgı ile daha çok beton yapı yapmanın “ Köyden şehre dönüşmek “ olarak algılanıyor olmasını bir iç sızısı olarak izliyorum.
Bu şehirde yaşayan ve para kazanan mimarlardan bile utanılası bir bilgi eksikliği ile
“ Fethiye’nin zaten koruncak bir sivil mimari özelliği yok “ yorumlarını duyabiliyoruz.
Aslında; Şu çok eleştirilen Büyükşehir Kanununda ve 5393 Sayılı Belediye Kanunda bu yetki ve görev tanımları çok açık ve net olarak vardır.
5216 Sayılı Büyükşehir Kanunu İlçe Belediyelerinin görev ve yetkileri arasında
“ Kültür ve tabiat varlıkları ve tarihi dokuyu korumak, kent tarihi bakımından önem taşıyan mekanların ve işlevlerinin geliştirilmesine ilişkin hizmetler yapmak “ görevlerini de sayıyor.
Görevler ve yetkiler yasa hükümleri arasında duruyor ama her geçen gün Fethiye her geçen gün hikayesini biraz daha unutuyor.
Yakın geçmişi hatırlayanlar bir bir göçüyor, onlar eksildikçe bu şehrin geçmişi ile bağı git gide kopuyor.
Sözlü ve yazılı tarihin bu şehrin zenginliği olarak biriktirilip mekansal hafıza ile birleştirilmesi gerekirken son yıllarda sadece “ Beşkazalılık “ kavramı mecrasından çıkarılarak bir siyasi parti kimliği gibi kullanılmaya çalışılıyor.
Daha önce de yazmıştım; Beşkazalılık öyle zannedildiği gibi kof efelenme değildir, bundan çok daha fazlasını içinde barındıran bir hemşehrilik bağıdır.
Geniş bir kanat gibi, görünmez bir el gibi arkanızda hissettiğiniz şefkatli bir ABİ himayesidir.
İçinde hoyratlıktan daha çok nezaket, zarafet ve hoşgörü vardır.
Kusura bakmayın ama Fethiye de çok zenginleşenlerin sayısı hızla artarken basit nezaket kurallarını bile hatırlayanların sayısı o oranda azalıyor.
Yol da karşılaştığı bir hanımefendiye başındaki şapkasını çıkarıp hafifçe öne eğilerek selam veren son centilmen Osman Şen’dir.
Kentli olmak sosyolojik bir evrim içinde illiyet bağı kurarak oluyor ancak, daha çok beton bina yaparak değil.
Fethiye de bilmem kaç dönüm deniz dolgusundan daha çok bu bağların kurulmasına ihtiyaç vardır.
Her türlü hoyratlığa rağmen hala ayakta kalmaya çalışan son izlerin hemen, acilen kamu tasarrufuna geçmesini sağlamak için Antik Tiyatro’nun ( Antikliği kalmasa da) sağ tarafındaki yamaçda yıkılmak üzere olan son sivil mimari özelliği taşıyan ev ile Hamam Sokağında “ Elma Bar “ adı verilen ve canına okunan o güzelim yapının hemen kamulaştırılması, bu bölgenin en gösterişli kiliselerinden birisi olan Aya Nikolas Kilisesi yani eski Yılmaz Sinemasının uzun süreli kiralanması ile yapıların
“Kent Müzesi “ haline getirilmesini öneriyorum.
Fethiye Belediyesi bu iş için gerekirse hizmet binasını ipotek ederek kaynak bulsun ama bulsun.
Büyükşehir Yasası dahil Hiçbir yasa bu görevin yerine getirilmesini engellemiyor.”